Bir Lider Seçmek

Muhterem Teofilos, İlk kitabımda baştan başlayıp İsa’nın semaya alındığı güne kadar yaptığı, vazettiği her şeyi yazdım. İsa semaya alınmadan önce, seçtiği havarilere Mukaddes Ruh’un vasıtasıyla emirler verdi. 

Acılar içinde öldükten sonra havarilere kesin birçok delillerle dirilmiş olduğunu gösterdi. Kırk gün boyunca onlara göründü; Allah’ın Hükümranlığı hakkında konuştu. Bir seferinde onlarla yemek yerken şu emri verdi: “Kudüs’ten ayrılmayın, semavî Baba Allah’ın vaadinin yerine gelmesini bekleyin. O vaatten bahsettiğimi hatırlarsınız. Demiştim ki, ‘Yahya insanları suyla vaftiz etti, fakat birkaç güne kadar sizler Mukaddes Ruh’la vaftiz edileceksiniz.’” 

Havariler bir araya geldiklerinde İsa’ya şunu sordular: “Efendimiz, İsrail halkına hükümranlığı şimdi mi geri vereceksin?” 

İsa onlara şöyle dedi: “Zamanı ve tarihi bilmek semavî Baba Allah’ın yetkisindedir. Bunu sizin bilmenize gerek yok. Fakat Mukaddes Ruh üzerinize inince kudret alacaksınız; Kudüs’te, bütün Yahudiye’de, Samiriye’de ve dünyanın her yanında benim şahitlerim olacaksınız.” 

İsa bunları söyledikten sonra havarilerin gözü önünde semaya alındı, bulut içinde gözden kayboldu, havarileri onu göremez oldular. 

İsa semaya yükselirken havariler hâlâ gökyüzüne bakıyorlardı. Birden yanlarında beyaz giysiler içinde iki adam belirdi. Adamlar şöyle dediler: “Ey Celileliler, neden gökyüzüne bakıp duruyorsunuz? İsa aranızdan semaya alındı. Semaya alındığını gördüğünüz gibi geri dönecektir.” 

Havariler daha sonra yaklaşık bir kilometre uzaklıktaki Zeytin Dağı’ndan Kudüs’e döndüler. Şehre girince kaldıkları evin üst katındaki misafir odasına çıktılar. Petrus, Yuhanna, Yakub, Andreas, Filipus, Tomas, Bartalmay, Matta, Alfay oğlu Yakub, Yurtsever Simun ve Yakub oğlu Yahuda oradaydı. Bunlar birlikte devamlı dua ediyorlardı. Yanlarında bazı kadınlar, İsa’nın annesi Meryem ve İsa’nın kardeşleri de vardı. 

O günlerde Petrus yaklaşık yüz yirmi müminden meydana gelen bir cemaatin ortasında ayağa kalkıp şöyle dedi: “Mümin kardeşlerim, Mukaddes Ruh’un Zebur’da Davud’un ağzıyla Yahuda İskariyot hakkında önceden bildirdikleri yerine geldi. Yahuda bizden biriydi, yaptığımız bu hizmette payı vardı. Fakat İsa’yı yakalayanlara rehberlik etti.” 

Yahuda, yaptığı kötülüğün karşılığında aldığı parayla bir tarla satın aldı. Fakat baş aşağı düşüp bedeni yarıldı, bütün bağırsakları dışarı döküldü. Bunun haberi Kudüs’te yaşayan herkese ulaştı. İşte bu yüzden tarlaya kendi dillerinde, ‘Kan Tarlası’ anlamına gelen ‘Hakeldama’ adını verdiler. 

Petrus şöyle devam etti: “Zebur’da da şöyle yazılmıştır: ‘Onun meskeni ıssız kalsın, içinde oturan olmasın.’ Ayrıca, ‘Onun vazifesini bir başkası yüklensin’ diye yazılmıştır. “Bundan dolayı bizimle bulunmuş olan adamlardan birinin bize katılıp İsa’nın dirilişine şahitlik etmesi gerekir. Bu kişi, İsa’nın bizimle birlikte geçirdiği bütün süre boyunca, yani Yahya’nın O’nu vaftiz etmesinden başlayıp semaya alındığı güne kadar aramızda bulunmuş olmalıdır.” 

Böylece iki kişiyi, Barsabba adında, ayrıca Yustus diye de bilinen Yusuf ile Mattiya’yı teklif ettiler. Sonra şöyle dua ettiler: “Ey Efendimiz, sen herkesin kalbindekini bilirsin. Yahuda ait olduğu yere gitmek için havarilik hizmetini bıraktı. Bu iki kişiden hangisini bu vazife için seçtiğini bize göster.” 

İki kişiden birini seçmek için kura çektiler. Kura Mattiya’ya düştü. Böylelikle Mattiya on bir havariye katıldı.

Luka

Aşk, Edebiyat, Hayat, Kitaplar, Sevgi içinde yayınlandı | , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Bunu Beklemiyorlardı

Pazar günü sabah çok erkenden kadınlar mezara gittiler. Hazırlamış oldukları baharatı getirdiler. Mezarın girişini kapayan yuvarlak taşın bir yana yuvarlanmış olduğunu gördüler. İçeri girdiler, fakat Efendimiz İsa’nın cesedini bulamadılar. 

Bu duruma şaşıp kalmışken, şimşek gibi parıldayan giysilerle insan kılığına girmiş iki melek yanlarında beliriverdi. Kadınlar korkuyla başlarını yere eğdiler. Melekler ise, “Diri olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz?” dediler. “O burada değil; dirildi. Daha Celile’deyken size ne dediğini hatırlayın: ‘İnsanoğlu günahkâr insanların eline verilecek, çarmıha gerilecek ve üçüncü gün dirilecek’ demişti.” O zaman kadınlar İsa’nın sözlerini hatırladılar. 

Mezardan ayrılıp bütün bunları on bir havariye ve diğer şakirtlere anlattılar. Bunları havarilere anlatanlar Mecdelli Meryem, Yohanna, Yakub’un annesi Meryem ve onlarla beraber olan diğer kadınlardı. Fakat bu sözler havarilere saçma geldi. Kadınlara inanmadılar. Petrus yine de kalkıp mezara koştu. Eğilip içeri baktığında keten bezlerden başka bir şey görmedi. Bu olay karşısında şaşkına döndü, oradan uzaklaştı. 

Aynı gün İsa’nın şakirtlerinden ikisi Kudüs’ten Emmaus isimli köye gidiyorlardı. Emmaus, Kudüs’ten yaklaşık on bir kilometre uzaklıktaydı. Şakirtler bütün bu olup bitenleri aralarında konuşuyorlardı. Bunları konuşup tartışırlarken İsa yanlarına geldi, onlarla yürümeye başladı. O’nu gördüler, fakat her nasılsa tanıyamadılar. 

İsa, “Yürürken birbirinizle ne tartışıyordunuz?” dedi.

Adamlar bir an durdular; çok üzgün görünüyorlardı. Bunlardan Kleopas adlı kişi İsa’ya şöyle dedi: “Kudüs’te olup da bugünlerde orada olan biteni bilmeyen tek kişi galiba sensin.” 

İsa, “Hangi olan biteni?” diye sordu.

“Nasıralı İsa’yla ilgili olayları” dediler. “O, Allah’ın ve halkın nazarında, söyledikleri ve yaptıklarıyla kudretini gösteren bir peygamberdi. Başrahipler ve ileri gelenlerimiz O’nu ölüm cezasına çarptırması için valiye teslim ettiler, çarmıha gerdirdiler. Oysa biz O’nun İsrail halkını kurtaracak kişi olduğunu ummuştuk. Dahası var, bu olaylar olalı iki gün oldu ve aramızdan bazı kadınlar bizi şaşkına çevirdiler. Bu sabah erkenden mezara gitmişler. Fakat O’nun cesedini bulamayınca bize geldiler. ‘Melekler gördük’ dediler. Onlara görünen melekler, ‘İsa yaşıyor’ demiş. Bazı adamlarımız mezara gitmiş, durumu tam kadınların anlattığı gibi bulmuşlar. Fakat İsa’yı görmemişler.” 

İsa onlara şöyle dedi: “Sizi akılsızlar! Peygamberler bütün bunları önceden bildirdi. Onlara neden inanmıyorsunuz? Mesih’in bu acıları çekip ululuğuna kavuşması gerekli değil miydi?” Sonra Musa’dan başladı, diğer peygamberlerle devam etti, mukaddes yazıların kendisinden bahseden bütün ayetlerini onlara izah etti. 

Gidecekleri köye yaklaştıklarında İsa yoluna devam edecekmiş gibi davrandı. Fakat onlar, “Bizimle kal, neredeyse akşam oluyor, gün batmak üzere” diyerek O’nu zorladılar. Bunun üzerine İsa onlarla birlikte kalmak için içeri girdi. 

İsa onlarla birlikte sofradayken ekmek aldı ve şükretti. Sonra ekmeği bölüp onlara verdi. O zaman onların gözleri açıldı ve İsa’yı tanıdılar. Fakat O gözlerinin önünden kayboldu. Birbirlerine, “Yolda bizimle konuşurken ve mukaddes yazıları bize açıklarken yüreklerimiz nasıl da sevinçle çarpıyordu, değil mi?” dediler. 

İki şakirt kalkıp hemen Kudüs’e döndü. On bir havariyi ve onlarla birlikte olanları toplanmış buldular. Havariler ve diğerleri, “Efendimiz İsa hakikaten dirilmiş, Simun’a görünmüş” dediler. İki şakirt de yolda olup bitenleri ve ekmeği böldüğü zaman İsa’yı nasıl tanıdıklarını anlattılar. 

Bunları anlatırlarken İsa gelip aralarında durdu. Onlara, “Size selâmet olsun!” dedi. 

Şakirtler hayalet gördüklerini sandılar, ürküp korktular. İsa onlara şöyle dedi: “Neden şaşırıyorsunuz? Kalpleriniz neden şüpheyle dolu? Ellerime ayaklarıma bakın; hakikaten benim. Dokunun da görün. Hayaletin eti kemiği olmaz, fakat gördüğünüz gibi, benim var.” 

Bunu söyledikten sonra onlara ellerini ve ayaklarını gösterdi. Şakirtler sevinçten hâlâ inanamıyorlardı. Şaşkınlık içindeydiler. İsa onlara, “Sizde yiyecek bir şey var mı?” diye sordu. O’na bir parça kızarmış balık verdiler. İsa balığı aldı ve önlerinde yedi. 

Sonra onlara şöyle dedi: “Daha sizlerle birlikteyken bunları size söylemiştim. ‘Musa’ya verilen Tevrat’ta, peygamberlerin yazılarında ve Zebur’da benimle ilgili yazılmış olan her şeyin yerine gelmesi gerekir’ demiştim.” 

İsa, mukaddes yazıları anlayabilmeleri için şakirtlerin zihnini açtı. Onlara şöyle dedi: “Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek diye yazılmıştır; günahların affedilmesi için tövbe çağrısı Kudüs’ten başlayarak bütün halklara O’nun adıyla duyurulacak. Sizler bu olayların şahitlerisiniz. Ben de semavî Babam’ın vaat ettiğini size göndereceğim. Fakat siz yücelerden gelecek kudretle kuşanana kadar şehirde kalın.” 

İsa şakirtlerini şehrin dışına, Beytanya’nın yakınlarına götürdü. Ellerini göğe doğru kaldırıp onları takdis etti. Onları takdis ederken yanlarından ayrıldı, semaya alındı. Şakirtleri O’na secde ettiler ve büyük sevinç içinde Kudüs’e döndüler. Devamlı mabette kalıyor ve Allah’a hamdediyorlardı.

Luka

Aşk, Edebiyat, Hayat, Kitaplar, Sevgi içinde yayınlandı | , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

İsa’nın Ölümü

Askerler İsa’yı götürürken kırdan gelmekte olan Kireneli Simun adında bir adamı yakaladılar. Çarmıhı sırtına yükleyip İsa’nın arkasından taşıttılar. Kalabalık bir halk topluluğu İsa’nın ardından gidiyordu. Bunların arasında O’nun için dövünüp ağıt yakan kadınlar da vardı. 

İsa bu kadınlara dönerek şöyle dedi: “Ey Kudüslü kadınlar, benim için ağlamayın. Kendiniz ve çocuklarınız için ağlayın. Çünkü gün gelecek, insanlar şöyle diyecek: ‘Ne mutlu kısır kadınlara, hiç doğurmamış rahimlere ve emzirmemiş memelere!’ Sonra dağlara, ‘Üzerimize düşün!’ ve tepelere, ‘Bizi örtün!’ diyecekler. Çünkü yaş ağaca böyle yaparlarsa, kuruya daha beterini yapacaklar.” 

Suçlu iki adam da idam edilmek üzere İsa’yla beraber götürülüyordu. Kafatası denilen yere vardıklarında İsa’yı iki suçluyla beraber çarmıha gerdiler. Suçlulardan biri sağında, diğeri de solundaydı. İsa kendisini çarmıha gerenler için, “Semavî Baba, onları affet, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar” dedi. Askerler kura çekerek O’nun giysilerini aralarında paylaştılar. 

Halk orada durmuş, olanları seyrediyordu. İleri gelenler İsa’yla alay ettiler. “Başkalarını kurtardı; eğer Allah’ın seçtiği Mesih O ise, kendini de kurtarsın” dediler. 

Askerler de yanına yaklaşıp O’nunla eğlendiler. O’na ucuz şarap sunup, “Eğer Yahudilerin Kralı’ysan, kurtar kendini!” dediler. 

Çarmıhın üzerinde şu yafta vardı: “YAHUDILERIN KRALI BUDUR.” 

Çarmıha gerilen suçlulardan biri, “Sen Mesih değil misin? Haydi, kendini de bizi de kurtar!” diye küfür etti. 

Fakat öbür suçlu onu azarladı. “Sende Allah korkusu yok mu?” diye karşılık verdi. “Sen de aynı cezayı çekiyorsun. Biz bu cezayı hak ediyoruz, yaptıklarımızın karşılığını alıyoruz. Fakat bu adam hiçbir kötülük yapmadı.” 

Sonra, “Ey İsa, dünyaya kral olarak geldiğin zaman beni hatırla” dedi. 

İsa ona, “Emin ol bugün benimle birlikte cennette olacaksın” dedi. 

Öğlen on iki civarıydı. Öğleden sonra üçe kadar bütün ülkenin üzerine karanlık çöktü. Güneş karardı, mabetteki perde ortasından yırtıldı. İsa yüksek sesle, “Semavî Baba, ruhumu sana teslim ediyorum!” diye seslendi. Bunu dedikten sonra son nefesini verdi. 

Olanları gören yüzbaşı, “Bu adam hakikaten masum biriydi” dedi ve Allah’a hamdetti. Olayı seyretmek için toplananlar olup biteni görünce göğüslerini döve döve şehre döndü. Fakat İsa’nın bütün tanıdıkları ve Celile’den O’nun ardından gelen kadınlar uzakta durup olanları seyrettiler. 

Yüksek Meclis üyelerinden Yusuf adında iyi ve sâlih bir adam vardı. Bir Yahudi şehri olan Aramatya’dandı, Allah’ın Hükümranlığı’nı umutla bekliyordu. Meclisin kararını ve yerine getirilmesini tasvip etmemişti. Pilatus’a gidip İsa’nın cesedini istedi. Onu çarmıhtan indirip keten beze sardı. Kayaya oyulmuş ve daha içine hiç kimsenin konmadığı bir mezara yatırdı. Hazırlık Günü’ydü. Güneş batınca Şabat Günü başlayacaktı. 

İsa’yla birlikte Celile’den gelen kadınlar da Yusuf’un ardından gittiler. Mezarı ve İsa’nın cesedinin oraya nasıl konulduğunu gördüler. Sonra evlerine döndüler; İsa’nın cesedine sürmek için baharat ve güzel kokulu yağlar hazırladılar. Şabat Günü farzını yerine getirip dinlendiler.

Luka

Aşk, Edebiyat, Hayat, Kitaplar, Sevgi içinde yayınlandı | , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Yanlış Karar

İsa’yı gözetim altında tutan adamlar O’nunla alay ettiler, O’nu dövmeye başladılar. Gözlerini bağlayıp, “Peygamberliğini göster bakalım, sana vuran kim?” dediler. O’na bir sürü küfür yağdırdılar. 

Gün doğunca halkın ileri gelenleri, başrahipler ve din âlimleri toplandılar. İsa, bunlardan meydana gelen Yüksek Meclis’in önüne çıkarıldı. O’na, “Eğer Mesih isen, bize söyle” dediler.

İsa şöyle dedi: “Size söylersem bana inanmazsınız. Size soru sorarsam, cevap vermezsiniz. Fakat bundan böyle İnsanoğlu kadir Allah’ın sağında oturacaktır.” 

Hepsi birden, “Yani sen Allah’ın Oğlu musun?” diye sordular.

İsa da onlara, “Dediğiniz gibi, ben O’yum” dedi. 

“Artık şahide ne ihtiyacımız var? İşte kendi ağzından duyduk!” dediler.

Sonra bütün meclis üyeleri kalkıp İsa’yı Pilatus’a götürdüler. İsa’yı şöyle suçladılar: “Bu adamı yakaladık, çünkü halkımızı yoldan saptırıyor. Sezar’a vergi ödenmesine karşı çıkıyor. Kendisinin Mesih, yani kral olduğunu söylüyor.” 

Pilatus İsa’ya, “Sen Yahudilerin Kralı mısın?” diye sordu.

Cevap olarak İsa, “Söylediğin gibidir” dedi. 

Pilatus başrahiplere ve kalabalığa, “Bu adamda hiçbir suç bulmuyorum” dedi. 

Fakat onlar ısrar ettiler: “Yahudiye’nin her tarafında vazederek halkı kışkırtıyor. Celile’den başlayıp ta buraya kadar geldi” dediler. 

Pilatus bunu duyunca, “Bu adam Celileli midir?” diye sordu. İsa’nın Hirodes’in yönetimindeki bölgeden geldiğini öğrenince, O’nu o sırada Kudüs’te bulunan Hirodes’e gönderdi. 

Hirodes İsa’yı görünce çok memnun oldu. Çoktan beri O’nu görmek istemişti. Çünkü hakkındaki haberleri duymuştu; bir keramette bulunmasını umuyordu. O’na birçok soru sordu. Fakat O hiç cevap vermedi. Başrahipler ve din âlimleri orada durup İsa’yı ağır bir dille suçladılar. Hirodes de askerleriyle birlikte O’nu aşağılayıp alay etti. O’na gösterişli bir kıyafet giydirip Pilatus’a geri gönderdi. Bundan önce düşman olan Hirodes’le Pilatus o gün dost oldular. 

Pilatus başrahipleri, ileri gelenleri ve halkı topladı. Onlara şöyle dedi: “Siz bu adamı bana halkı saptırıyor diye getirdiniz. Ben O’nu önünüzde sorguya çektim; O’na yüklediğiniz suçlardan hiçbirini işlemedi. Hirodes de O’nda suç bulmamış olacak ki tekrar bize geri gönderdi. Görüyorsunuz, ölüm cezasını gerektiren hiçbir şey yapmadı. Bundan dolayı ben O’nu dövdürüp serbest bırakacağım.” 

Fakat onlar hep bir ağızdan, “Yok et bu adamı! Barabba’yı serbest bırak!” diye bağırdılar. Barabba, şehirde çıkan bir isyana katılmaktan ve adam öldürmekten hapse atılmıştı. 

Pilatus İsa’yı serbest bırakmak istiyordu. Bu sebeple onlara tekrar seslendi. Fakat onlar, “O’nu çarmıha ger, çarmıha ger!” diye bağrıştılar. 

Pilatus üçüncü kez şöyle dedi: “Bu adam ne kötülük yaptı ki? O’nda ölüm cezasını gerektiren hiçbir suç bulmadım. Bunun için O’nu dövdürüp serbest bırakacağım.” 

Fakat halk yüksek sesle bağırarak İsa’nın çarmıha gerilmesi için diretti; bağırışları baskın çıktı. Pilatus onların isteğini yerine getirmeye karar verdi. İstedikleri kişiyi, isyan ve adam öldürmekten hapse atılan Barabba’yı serbest bıraktı. İsa’yı ise onların istediği gibi ölüme mahkûm etti.

Luka

Aşk, Edebiyat, Hayat, Kitaplar, Sevgi içinde yayınlandı | , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

İhanete Uğradı

İsa dışarı çıktı. Her zamanki gibi Zeytin Dağı’na gitti. Şakirtleri de O’nun ardından gittiler. Oraya varınca İsa şakirtlerine, “Ayartılmamak için dua edin” dedi. 

Sonra onlardan bir taş atımı kadar uzaklaştı. Diz çökerek dua etti: “Semavî Baba, eğer iradene uygunsa, çekeceğim acıları benden uzaklaştır. Fakat benim istediğim değil, senin istediğin olsun.” 

Semadan bir melek İsa’ya göründü, O’nu kuvvetlendirdi. İsa derin bir acı içindeydi; daha hararetle dua etti. Teri, toprağa düşen kan damlaları gibiydi. 

Duadan kalkıp şakirtlerinin yanına döndü. Onları kederden uyur halde buldu. “Neden uyuyorsunuz? Kalkın, ayartılmamak için dua edin” dedi. 

İsa daha konuşurken bir kalabalık göründü. On iki havariden biri olan Yahuda onlara öncülük ediyordu. İsa’yı öpmek üzere yaklaştı. İsa ona, “Yahuda, İnsanoğlu’na bir öpücükle mi ihanet ediyorsun?” dedi. 

İsa’nın çevresindekiler olacakları anlayınca, “Efendimiz, kılıçla saldıralım mı?” dediler. İçlerinden biri kılıcıyla başrahibin kölesine vurdu, sağ kulağını uçurdu. 

Fakat İsa, “Durun, yeter!” dedi. Sonra kölenin kulağının olduğu yere dokunarak ona şifa verdi. 

Üzerine yürüyen başrahiplere, mabet muhafızlarının komutanlarına ve ileri gelenlere şöyle dedi: “Üzerime niçin kılıç ve sopalarla geldiniz? Ben haydut muyum? Her gün mabette sizlerle birlikteydim, bana el sürmediniz. Fakat zaman artık sizindir, karanlığın hüküm sürdüğü zamandır.” 

İsa’yı yakalayıp başrahibin evine götürdüler. Petrus onları uzaktan izliyordu. Avlunun ortasında ateş yakıp birlikte çömeldiler. Petrus da gelip aralarına çömeldi. Bir hizmetçi kız ateşin ışığında çömelen Petrus’u gördü. Ona dikkatlice baktı, “Bu adam da İsa’yla birlikteydi” dedi. 

Fakat Petrus, “Kadın, ben O’nu tanımıyorum” diye inkâr etti. 

Biraz sonra bir başkası onu gördü, “Sen de onlardansın!” dedi.

Petrus, “Değilim, arkadaş!” dedi. 

Yaklaşık bir saat sonra, bir başkası ısrarla şöyle dedi: “Hiç şüphem yok, bu adam da O’nunla beraberdi. Çünkü ikisi de Celileli.” 

Petrus, “Sen ne diyorsun be adam, anlamıyorum!” dedi.

Tam o sırada, Petrus daha konuşurken, horoz öttü. Efendimiz İsa arkasına dönüp Petrus’a baktı. O zaman Petrus İsa’nın kendisine, “Horoz yarın sabah ötmeden beni tanıdığını üç kez inkâr edeceksin” dediğini hatırladı. Dışarı çıkıp acı acı ağladı.

Luka

Aşk, Edebiyat, Hayat, Kitaplar, Sevgi içinde yayınlandı | , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Yeni Bir Söz

Mayasız Ekmek Bayramı, diğer adıyla Fısıh Bayramı yaklaşmıştı. Başrahipler ve din âlimleri halktan çekindikleri için İsa’yı ortadan kaldırmanın uygun bir yolunu arıyorlardı. 

Bu sırada Şeytan on iki havariden biri olan Yahuda İskariyot’un içine girdi. Yahuda başrahiplere ve mabet muhafızlarının komutanlarına gitti; İsa’yı nasıl ele verebileceğini görüştü. Onlar buna sevindiler, karşılığında para vermeye razı oldular. Yahuda bunu kabul etti; kalabalığın olmadığı bir zamanda İsa’yı ele vermek için fırsat kollamaya başladı. 

Mayasız Ekmek günüydü. O gün Fısıh kurbanının kesilmesi gerekiyordu. İsa, Petrus’a ve Yuhanna’ya, “Gidin Fısıh yemeğini yiyebilmemiz için hazırlık yapın” dedi.

Onlar da, “Yemeği nerede hazırlamamızı istersin?” diye sordular.

İsa şöyle dedi: “Dinleyin; şehre girdiğinizde karşınıza su testisi taşıyan bir adam çıkacak. Onu gideceği eve kadar takip edin. Evin sahibine, ‘Hocamız şakirtleriyle birlikte Fısıh yemeğini yiyeceği misafir odasını soruyor’ deyin. Evin sahibi size üst katta döşenmiş geniş bir oda gösterecek. Yemeği orada hazırlayın.” 

Petrus ve Yuhanna oradan ayrıldılar. Her şeyi İsa’nın söylediği gibi buldular ve Fısıh yemeğini hazırladılar. 

Yemek vakti gelince İsa ve havarileri sofrada yerlerini aldılar. İsa onlara, “Ben acı çekip ölmeden önce bu Fısıh yemeğini sizinle birlikte yemeyi çok istedim. Çünkü Allah’ın Hükümranlığı’nda tam anlamıyla yerine gelene kadar Fısıh yemeğini bir daha yemeyeceğim” dedi. 

Sonra bir kâse şarap aldı. Allah’a şükretti ve şöyle dedi: “Bu kâseyi alıp aranızda paylaşın. Allah’ın Hükümranlığı gelene kadar bir daha bu kâseden içmeyeceğim.” 

Sonra ekmek alıp Allah’a şükretti. Ekmeği bölüp havarilere verdi. “Bu ekmek sizin için feda ettiğim bedenimdir. Bunu beni anmak için yiyin” dedi. 

Aynı şekilde, yemekten sonra kâseyi alıp şöyle dedi: “Bu kâse, uğrunuza akıtılan kanımla başlayan yeni ahdi temsil eder. Fakat bakın, bana ihanet edecek adamın eli benimkiyle birlikte sahandadır. Gerçi İnsanoğlu Allah’ın tayin ettiği şekilde ölüme gidiyor. Fakat O’na ihanet eden adamın vay haline!” Havariler aralarında bunu kimin yapabileceğini tartışmaya başladılar. 

Havariler arasında ayrıca hangisinin en üstün olduğu yolunda bir çekişme başladı. İsa onlara şöyle dedi: “Krallar halklarına tahakküm eder, ileri gelenleri de halka ‘Velinimetimiz’ dedirtirler. Fakat siz böyle olmayacaksınız. Aranızda en büyük olan, en küçük gibi olsun; yöneten, hizmet eden gibi olsun. Kim daha üstün? Sofrada oturan mı, hizmet eden mi? Sofrada oturan değil mi? Fakat ben aranızda hizmet eden biri gibi oldum. Çetin anlarımda bana sadık kalan sizlersiniz. Semavî Babam bana nasıl hükümranlık verdiyse ben de size hükümranlık veriyorum. Böylece hükümranlığımda benim soframda yiyip içeceksiniz, hüküm tahtına oturup İsrail’in on iki aşiretine hükmedeceksiniz.” 

“Simun, Simun! Şeytan sizleri buğday gibi elekten geçirmek için izin aldı. Fakat ben imanını kaybetmemen için dua ettim. Bana geri döndüğünde mümin kardeşlerini güçlendir.” 

Simun İsa’ya, “Efendimiz, ben seninle zindana da, ölüme de gitmeye hazırım” dedi. 

İsa ise şöyle dedi: “Petrus, sana şunu söyleyeyim, horoz yarın sabah ötmeden önce beni tanıdığını üç kez inkâr edeceksin.” 

Sonra havarilere, “Ben sizi kesesiz, torbasız, çarıksız gönderdiğim zaman bir eksiğiniz oldu mu?” diye sordu.

Onlar da, “Hiçbir eksiğimiz olmadı” dediler. 

İsa şöyle dedi: “Fakat şimdi, kesesi olan da, torbası olan da yanına almalıdır. Kılıcı olmayan, abasını satıp bir kılıç alsın. Size şunu söyleyeyim, şu peygamberlik sözünün hayatımda yerine gelmesi gerekiyor: ‘O, canilerle aynı kefeye kondu.’ Benim hakkımda yazılmış olanlar yerine gelmek üzeredir.” 

Havariler, “Efendimiz, işte burada iki kılıç var” dediler.

İsa, “Yeter!” dedi.

Luka

Aşk, Edebiyat, Hayat, Kitaplar, Sevgi içinde yayınlandı | , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Kendine Dikkat Et

İsa başını kaldırdı, mabedin bağış kutusuna bağışlarını atan zenginleri gördü. Bu arada fakir bir dul kadın kutuya iki bakır para attı.

İsa bunu görünce şöyle dedi: “Bu fakir dul kadın sadece iki bakır para verdi. Fakat size hakikati söyleyeyim, o herkesten fazla verdi. Çünkü diğerleri kutuya servetlerinden artanı attılar. Bu kadın ise çok fakir olduğu halde varını yoğunu verdi.”

Bazı kişiler mabedi göstererek, “Ne güzel taşlarla ve adaklarla süslenmiş!” dediler.

İsa, “Gün gelecek, burada gördüğünüz her şey yıkılacak. Taş üstünde taş kalmayacak” dedi. 

Onlar da, “Hocam, bu dediklerin ne zaman olacak? Bunların olacağını gösteren alâmet ne?” diye sordular.

İsa şöyle dedi: “Dikkat edin! Kimse sizi aldatmasın. Birçokları ortaya çıkıp benim adımı kullanacaklar. ‘Ben Mesih’im’ ve, ‘Vakit yaklaştı’ diyecekler. Onların peşine takılmayın! Savaş ve isyan haberleri duyunca telaşlanmayın. Önce bunların olması lazımdır. Fakat bu, henüz her şeyin sonu değildir.” 

Sonra şunları ekledi: “Millet millete, devlet devlete savaş açacak. Yer yer şiddetli depremler, kıtlıklar ve salgın hastalıklar baş gösterecek. Korkunç olaylar olacak, gökte olağanüstü alâmetler görünecek. 

“Fakat bütün bunlar olmadan önce insanlar sizi yakalayıp zulmedecekler. Sizi mahkûm etmek için havralara teslim edecekler, zindanlara atacaklar; hükümdarların, valilerin önüne sürükleyecekler. Bütün bunlar şakirtlerim olduğunuz için başınıza gelecek. Fakat bu sayede bana şahitlik edeceksiniz. O durumlarda sakın ‘Kendimizi nasıl savunacağız?’ diye düşünmeyin. Ben size hitabet gücü ve hikmet vereceğim; hasımlarınız buna karşı koyamayacak, bir şey diyemeyecek. Anne babanız, kardeşleriniz, akrabalarınız ve arkadaşlarınız bile size ihanet edip bazılarınızı öldürtecekler. Şakirtlerim olduğunuz için herkes sizden nefret edecek. Fakat saçınızın tek bir teline bile zarar gelmeyecek. Sabrederek canlarınızı kurtaracaksınız.” 

“Kudüs’ün ordular tarafından kuşatıldığını gördüğünüzde bilin ki, şehrin yıkımı yaklaşmıştır. O zaman Yahudiye’de olanlar dağlara kaçsın. Kudüs’tekiler de oradan ayrılsın. Kırda olanlar şehre dönmesin. O günler peygamberlerin yazdıklarının yerine geleceği, Allah’ın bu halkı cezalandıracağı günlerdir. O günlerde hamile olan ya da çocuk emziren kadınların vay haline! Çünkü ülke çok sıkıntılı günler yaşayacak. Bu halk Allah’ın gazabına uğrayacak. Halkın bir bölümü kılıçtan geçirilecek, diğerleri de esir alınıp milletler arasına dağıtılacak. Kudüs yabancıların işgali sona erene kadar onların ayakları altında çiğnenecek. 

“Güneşte, ayda ve yıldızlarda şaşılacak alâmetler görülecek. Bütün yeryüzündeki milletler denizin uğultusu ve dalgaların çarpmasıyla altüst olup şaşkına dönecekler. İnsanlar dünyanın başına gelecek felâketleri beklerken korkudan bayılacak. Çünkü semavî kudretler sarsılacak. O zaman İnsanoğlu’nun bulutlarla, büyük kudret ve ihtişamla geldiğini görecekler. Bunlar yerine gelmeye başladığında dik durup başınızı kaldırın, yılmayın. Çünkü kurtuluşunuz yakındır.” 

Sonra İsa onlara şu misali anlattı: “İncir ağacına ya da herhangi bir ağaca bakın. Ağaçlar yapraklanınca yaz mevsiminin yaklaştığını anlarsınız. Aynı şekilde bu olaylar olduğunda bilin ki, Allah’ın Hükümranlığı yakındır. Emin olun, bütün bu şeyler olmadan bu nesil yok olmayacak. Yer ve gök ortadan kalkacak, fakat benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır.” 

“Kendinize dikkat edin. Sefahate, sarhoşluğa ve bu hayatın kaygılarına kapılmayın. Kıyamet günü sizi beklenmedik bir anda tuzak gibi yakalamasın. Çünkü o gün bütün yeryüzünde yaşayan herkesin üzerine gelecektir. Bu yüzden her an tetikte olun. Bütün bu olacakları atlatmak ve İnsanoğlu’nun huzuruna cesaretle çıkabilmek için dua edin.”

İsa gündüzleri mabet alanında vaaz ediyordu, geceleri ise şehirden ayrılıp Zeytin Dağı’nda konaklıyordu. Halk da sabah erkenden mabette İsa’yı dinlemeye gidiyordu.

Luka

Aşk, Edebiyat, Hayat, Kitaplar, Sevgi içinde yayınlandı | , , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Gelecek Hakkında

Yahudi önderler İsa’yı yakalamak için uygun zamanı beklemeye başladılar. O’na kendilerini dürüst dinleyici gibi gösteren muhbirler gönderdiler. O’nu, söyleyeceği yanlış bir sözle tuzağa düşürmek istiyorlardı. Sonra O’nu Roma valisinin yetkisine ve hükmüne teslim edeceklerdi. Muhbirler İsa’ya sordular: “Hocam, senin doğru olanı söyleyip vazettiğini biliyoruz. İnsanlar arasında ayrım yapmadan Allah yolunu dosdoğru vazedersin. Sezar’a vergi vermemiz caiz mi değil mi?” 

İsa, adamların onu tuzağa düşürmeye çalıştığını anladı. “Bana bir dinar gösterin. Üzerinde kimin resmi, kimin adı var?” diye sordu.

Muhbirler, “Sezar’ın” dediler. 

İsa, “Öyleyse Sezar’ın hakkını Sezar’a, Allah’ın hakkını Allah’a verin” dedi. 

Adamlar İsa’yı halkın önünde söyledikleriyle tuzağa düşüremediler. Verdiği cevaba şaştılar; diyecek bir şey bulamadılar. 

Ölümden sonra dirilişe inanmayan Saduki mezhebine bağlı bazı adamlar İsa’ya gelip şunu sordular: “Hocam, Musa Tevrat’ta şöyle der: ‘Eğer çocuksuz evli bir adam ölürse, erkek kardeşi ölenin dul karısıyla evlensin, soyunu sürdürsün.’ Bir zamanlar yedi erkek kardeş varmış. Birincisi bir kadınla evlenmiş, fakat çocuğu olmadan ölmüş. İkincisi de, üçüncüsü de aynı kadınla evlenmiş ve çocukları olmadan ölmüş. Bütün diğer kardeşler de bu kadınla evlenip çocuk bırakmadan ölmüşler. En sonunda kadın da ölmüş. Yedi kardeş de bu kadınla evlendiğine göre, ahirette kadın bunlardan hangisinin karısı olacak?” 

İsa Sadukilere şöyle dedi: “Bu dünyada yaşayanlar evlenir, evlendirilir. Fakat ahirette diriltilmeye lâyık görülenler evlenmez, evlendirilmez. Böyleleri artık ölmez; melek gibidirler. Ölümden dirildikleri için onlar Allah’ın evlatlarıdır. Musa Tevrat’ta, yanan çalıyla ilgili bölümde ölülerin dirileceğini açıkça belirtir. Rab için, ‘İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un Allah’ı’ der. Allah ölülerin değil, dirilerin Allah’ıdır. Çünkü Allah’a göre bütün insanlar hâlâ yaşamaktadır.” 

Bazı din âlimleri, “Hocam, iyi cevap verdin” dediler. Artık kimse İsa’ya soru sormaya cesaret edemedi. 

İsa şöyle sordu: “İnsanlar Mesih’e neden Davud Oğlu diyorlar? Davud Zebur’da şöyle diyor: ‘Rab Efendim’e dedi ki, sağımda otur. Bütün düşmanlarını ayaklarının altına sereceğim.’ Davud, Mesih’e ‘Efendim’ dediğine göre, Mesih nasıl Davud’un oğlu olabilir?” 

Bütün halk dinlerken İsa dönüp şakirtlerine şöyle dedi: “Din âlimlerinden sakının. Cüppelerini giyip dolaşmaya, çarşı meydanlarında saygıyla selamlanmaya, havralarda başköşelere, ziyafetlerde en muteber yerlere oturmaya bayılırlar. Dul kadınları aldatıp mallarını mülklerini ellerinden alırlar. Gösteriş için uzun uzun dua ederler. Allah bunları en kötü şekilde cezalandıracaktır.”

Luka

Aşk, Edebiyat, Hayat, Kitaplar, Sevgi içinde yayınlandı | , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Sadece Bir Soru

İsa bir gün mabette halka vaaz veriyordu; kurtuluş müjdesini anlatıyordu. Başrahipler, din âlimleri ve ileri gelenler İsa’yla konuşmaya geldiler. O’na, “Söyle bize, bunları hangi yetkiyle yapıyorsun? Bu yetkiyi sana kim verdi?” diye sordular. 

İsa şöyle cevap verdi: “Ben de size bir soru sorayım. Söyleyin bana, Yahya insanları vaftiz etme yetkisini Allah’tan mı aldı, yoksa insandan mı?” 

Soruyu kendi aralarında tartıştılar; birbirlerine şöyle dediler: “‘Allah’tan’ desek, ‘O zaman ona neden inanmadınız?’ diyecek. Yok eğer, ‘İnsandan’ desek, halk bizi taşa tutar. Çünkü hepsi Yahya’nın peygamber olduğuna inanıyor.” 

Sonunda, “Yetkiyi kimden aldığını bilmiyoruz” dediler. 

İsa da, “Ben de size bunları hangi yetkiyle yaptığımı söylemeyeceğim” dedi. 

Sonra İsa halka şu misali anlattı: “Adamın biri bağ dikmiş. Bağı bağcılara kiralayıp uzun bir seyahate çıkmış. Bağ bozumu zamanı gelince adam üzümden payına düşeni almak için bağcılara bir köle yollamış. Bağcılar köleyi dövüp eli boş göndermişler. Adam başka bir köle yollamış. Bağcılar onu da dövmüşler, aşağılayıp eli boş göndermişler. Adam bir üçüncü köle daha yollamış. Bağcılar onu da yaralayıp kovmuşlar. 

“Bağın sahibi, ‘Ne yapayım ben şimdi? Çok sevdiğim oğlumu göndereyim, belki ona saygı gösterirler’” demiş. 

“Bağcılar adamın oğlunu görünce aralarında şöyle konuşmuşlar: ‘Bu adam bağ sahibinin mirasçısı. Eğer onu öldürürsek, bağ bizim olur.’ Bağcılar adamın oğlunu bağdan dışarı atıp öldürmüşler.

“Bu durumda bağın sahibi ne yapacak? Gelip bağcıları öldürüp bağı başkalarına kiralayacak.”

Halk bu misali dinledikten sonra, “Allah korusun!” dedi. 

İsa onların gözlerinin içine bakarak şöyle dedi: “Öyleyse Zebur’daki şu sözlerin anlamı nedir? ‘İnşaatçıların reddettiği taş, binanın temel taşı oldu.’ O taşın üzerine düşen, paramparça olacak. Taş da kimin üzerine düşerse onu ezip toz edecek.” 

Din âlimleri ve başrahipler İsa’nın bu misalde kendilerini kastettiğini anladılar. Bu yüzden O’nu o anda yakalamak istediler. Fakat halkın tepkisinden korktular.

Luka

Aşk, Edebiyat, Hayat, Kitaplar, Sevgi içinde yayınlandı | , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Harika Bir Kutlama

İsa bu sözleri söyledikten sonra önden giderek Kudüs’e doğru yol aldı. Zeytin Dağı diye bilinen tepenin yamacındaki Beytfaci ve Beytanya köylerine yaklaştığında iki şakirdini önden gönderdi. Onlara şöyle dedi: “Karşıdaki köye gidin. Köye varınca üzerine hiç binilmemiş kazığa bağlı bir sıpa bulacaksınız. Onu çözüp bana getirin. Biri size, ‘Sıpayı niye çözüyorsunuz? diye sorarsa, ‘Efendimizin ona ihtiyacı var’ deyin.” 

İki şakirt gidip tıpkı İsa’nın dediği gibi sıpayı buldular. Sıpayı tam çözerken, sahipleri, “Sıpayı niye çözüyorsunuz?” diye sordular. 

Şakirtler, “Efendimizin ihtiyacı var” dediler. 

Sıpayı alıp İsa’ya getirdiler. Sıpanın sırtına abalarını koyarak İsa’yı üstüne bindirdiler. İsa yol boyunca sıpanın üzerinde Kudüs’e doğru ilerlerken halk da abalarını yola serdi. 

İsa artık Zeytin Dağı’ndan aşağı inen yola yaklaşmıştı. Şakirtlerinden meydana gelen büyük kalabalık sevinç içindeydi. Görmüş oldukları bütün mucizeler için Allah’a yüksek sesle şöyle hamdettiler: “Rab’bin adına gelen Kral mübarektir! Semada selâmet, yücelerdeki Allah’a hamtlar olsun!” 

Kalabalıktan bazı Ferisiler İsa’ya, “Efendimiz, şakirtlerini sustur!” dediler. 

İsa ise onlara cevap olarak, “Size şunu söyleyeyim, eğer onlar susarsa taşlar dile gelir!” dedi. 

İsa Kudüs’e yaklaşmıştı. Şehri görünce ağlamaya başladı. Şöyle dedi: “Keşke bugün sen de selâmete giden yolu fark etseydin! Fakat bu yolu şimdilik göremiyorsun. Gün gelecek, düşmanların seni setlerle çevirecek ve her taraftan kuşatıp sıkıştıracaklar. Seni yerle bir edip halkını mahvedecekler. Sende taş üstünde taş bırakmayacaklar. Çünkü Allah’ın seni kurtarmaya geldiği zamanı fark etmedin.” 

İsa mabet alanına girdi ve oradaki satıcıları kovmaya başladı. Onlara, “Tevrat’ta, ‘Evim dua evi olacak’ diye yazılmıştır. Fakat siz burayı haydut yuvasına çevirdiniz” dedi. 

İsa her gün mabet alanında vaaz veriyordu. Başrahipler, din âlimleri ve halkın ileri gelenleri ise O’nu öldürmek istediler. Fakat bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlardı. Çünkü halk İsa’yı can kulağıyla dinliyordu.

Luka

Aşk, Edebiyat, Hayat, Kitaplar, Sevgi içinde yayınlandı | , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın